TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK ÖZETİ

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK ÖZETİ
90’ıncı Birleşim
3 Nisan 2015 Cuma

CHP Grubunun, 27/11/2013 tarihinde Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 30 milletvekili tarafından, Vakıflar Bankası emeklilerinin 6111 sayılı Kanun’la getirilen düzenlemeden kaynaklanan mağduriyetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (1167 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 3 Nisan 2015 Cuma günkü (bugün) birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem24/yil5/ozet/090.htm

3 Nisan 2015 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
—–0—–

Sayı: 1189 03/04/2015
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu; 03/04/2015 Cuma günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzüğün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Levent Gök
Ankara
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 30 milletvekilinin, Vakıflar Bankası emeklilerinin 6111 sayılı Kanun’la getirilen düzenlemeden kaynaklanan mağduriyetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 27/11/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (1167 sıra No.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 03/04/2015 Cuma günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Lehinde Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan.

Buyurunuz Sayın Bayraktutan. (CHP sıralarından alkışlar)
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri ve bugün, bizi, yukarıda izleyici sıralarından izleyen Vakıfbank Emeklileri Dernek Başkanı ve Yönetim Kurulu üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ben de 24’üncü Dönemin son konuşmasını yapıyorum. Bu vesileyle, Parlamentoyu bir kere daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Bu vesileyle, dört yıl içerisinde yaptığımız konuşmalarda bilmeden üzdüğüm, kırdığım arkadaşlarım varsa onlardan özür diliyorum, haklarını helal etmelerini istiyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Vakıflar Bankası emeklilerine ilişkin ciddi anlamda sorunlar var, mağduriyetler var. Uzun zaman önce bu Meclis araştırma önergesini Parlamento bünyesine indirdim, bugüne vesile oldu. O anlamda da buna büyük destek veren Grup Başkan Vekilimiz Sayın Levent Gök’e içten teşekkürlerimi ve şükranlarımı arz ediyorum Meclis kürsüsünden.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Vakıflar Bankası Emeklileri, Memur ve Hizmetlileri Emekli Sandığı Yardım Vakfı 1957 yılında kuruluyor. 1957 yılında kurulduktan bugüne kadar yaklaşık 9 bin, 10 bin civarında emeklisi var. 10 bine yakın emeklisi var değerli arkadaşlarım. Kurulduğu anda SSK’ya eş, muadil olan, SSK’nın diğer emeklilere sağlamış olduğu yardımları sağlayacağına ilişkin aynı şekilde bir sosyal yardım kuruluşu, emekliliğe ilişkin bir kuruluş. Ama tarih içerisinde, zaman içerisinde, ne yazık ki, birtakım olumsuzluklar oluyor. Sadece bu 8.500 kişiyi, 9 bin kişiyi, 10 bin kişi ilgilendiren bir mağduriyetin ötesinde, Vakıflar Bankası emeklilerinin global anlamda, total anlamda 100 bin kişiyi ilgilendiren bir mağduriyet sorunu. Emekliliklerine ilişkin, maaşlarına ilişkin 100 bin kişiyi ilgilendiren bir sorunla karşı karşıyayız değerli arkadaşlarım.
Bu nedir? Bakın, Vakıflar Bankası çalışanları görev yapmış oldukları süre içerisinde, SSK’lılarla karşılaştırıldığı zaman, SSK’lıların emekliliğe yönelik olarak ödemiş oldukları primlerin 3 katını ödemiş olmalarına rağmen, yaklaşık 3 katını ödemiş olmalarına rağmen emekli olduktan sonra almış oldukları maaşlar, ne yazık ki, SSK emeklileriyle aynı, hatta onlardan düşük düzeyde maaş alan arkadaşlarımız var.
O nedenle, yaklaşık 100 bin kişiyi ilgilendiren bu kanayan yaranın bir anlamda ortadan kaldırılması için bu sorunun bir an evvel giderilmesi gerekmekte değerli arkadaşlarım. Vakfın, Sosyal Sigortalar Kurumunun yüklendiği görevler ve sağladığı haklar açısından -o düzeyin altına düşmemek üzere- gerçekleştirmekle yükümlü olduğu birtakım görevleri var değerli arkadaşlarım.
2000 yılını müteakip 2001’deki krizde Sandığın Genel Kurulunda sosyal güvenlik prim keseneği ve emeklilik aylığı bağlama tavanı değiştirilmiş bulunmakta. Böylece, tavan en yüksek devlet memuru maaşıyken SSK tavanına indirilmiş. En büyük sorunlardan bir tanesi bu. Akabinde SGK düzenlemesinde sandıkların bu kuruma devri kararı çıkmış değerli arkadaşlarım. SSK emeklilerine 4447/38’inci maddeyle uygulanan TÜFE artışları -en önemli sorunlardan bir tanesi de bu- 1/7/2002 tarihinden 1/1/2005 tarihine kadar Vakıfbank emeklilerine yansıtılmamış. Yalnız üç yıllık bir ağır mağduriyet durumu söz konusu. Bu konuda diğer emeklilere TÜFE artışları uygulanmış olmasına rağmen, Vakıflar Bankası emeklileri özellikle bu tarihler arasında derin bir mağduriyetle karşı karşıya kalmışlar.
Oysa, bunun arkasından birtakım emekliler değerli arkadaşlarım, adli yargıda bunların giderilmesi için davalar açmışlar ve bu davalar, olumlu anlamda düzeltilmesi için açmış oldukları bu davalar Yargıtay aşamasına kadar gelmiş, Yargıtay aşamasından geçmiş, maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmiş ve icra, hatta infaz aşamasına gelmiş olan mahkeme kararları var. Bunların temel dayanağı şu: En fazla prim ödemiş olmasına rağmen, fazla prim ödeyenler az maaşla karşı karşıya kalmışlar.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu sorunun temel dayanaklarından bir tanesi şu: Bakın, biraz önce de ifade ettiğim gibi 1/7/2002 ve 1/1/2005 tarihleri arasında emekli maaşında hiç artış yapılmaması ve bunun yanı sıra SGK tarafından emekli aylıklarında yapılan artışların yansıtılmaması ve buna bağlı olarak da sonraki dönemlerde yapılan artışların 506 sayılı Kanun’un kapsamındaki emeklilerin altında kalmasıyla iş mahkemelerinde dava açılmış bulunmaktadır. Bu davalardan bir tanesi Ankara 2. İş Mahkemesinde Ahmet Bal davası, yine örnek vermek açısından değerli arkadaşlarım, Zekiye Şanlı davasıdır ki birçok davalar açılmıştır.
Bakın, bu davalar açılıyorken Vakıfbank çalışanları, emeklileri şöyle bir durumla da karşı karşıya kalmışlar. Bunu hukuk mahkemesi içerisinde çözeceklerine inanarak birçok avukatın yanına gitmişler, avukatlara para ödemişler, yargılama giderlerine ilişkin masraflar yapmışlar, ücretli vekâlet vermişler. Bunların içerisinde belki bugünkü değerle 10 bin lirayı aşan vekâlet ücretleri ödemeleri gerçekleştirilmiş bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, daha olumsuz bir olayla karşı karşıya kalmışlar. Bu Vakıflar Bankası emeklileri yargıya güveneceklerini, yasayla ve hukukla kendilerine düzenlenecek olan bu lehte uygulamaların kendi lehine birtakım yararlar sağlayacağını düşünerek avukatlara dava vermişler ve bu dava sürecini takip etmişlerdir. Ama davalar devam ediyorken, hatta bu davalar Yargıtay aşamasından geçtikten sonra lehlerine sonuçlanmış olmasına rağmen, arkasından Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir torba yasayla ilginç bir düzenlemeyle de karşı karşıya kalmışlardır.
Bu da nedir değerli arkadaşlarım? Bakın, 6111 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 53’üncü maddesi bir garabet gibi olayın üzerine çökmüş bulunmaktadır. Bu maddeyi aynen okuyorum değerli arkadaşlarım, en ilginci de budur… Yani insanlar mahkeme kararlarına güvenileceğini zannetmişler ama bu şekildeki bir düzenlemeyle de mahkeme kararları kadük olmuş, boşlukta kalmış bulunmaktadır. 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun geçici 20’nci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir değerli arkadaşlarım bu torba yasayla.
“Birinci fıkranın (b) bendinin uygulanmasında, yardımların sağlanması ve bağlanması yönünden alt sınırın belirlenmesinde muadil miktar karşılaştırması esas alınır. Ancak -en ilginci de bu- gelir ve aylıkların artırılmasında 506 sayılı Kanuna göre bağlanan gelir ve aylıkların artırımına ilişkin hükümler devir tarihine kadar uygulanmaz. 5510 sayılı Kanunun geçici 20’nci maddesinin on ikinci fıkrasında yer alan sınırlama dâhilinde sandıkların kuruluş senetlerinde yer alan hükümler ve sandıkların uygulamaları saklıdır.” hükmü yer almıştır. “Bu hüküm, yürürlüğe girdiği tarihten önceki artışlarda ve görülmekte olan davalar hakkında da uygulanır." şeklinde ilginç bir ibare torba yasanın içerisine konulmuş bulunmaktadır. Bu madde kazanılmış hak ilkesine, değerli arkadaşlarım, kanunların geriye yürüyemeyeceği ilkesine, evrensel hukuk normlarına ve dolayısıyla da Anayasa’nın 2, 38, 36 ve 138’inci maddelerine aykırı olduğu gibi, aynı yasanın 52’nci maddesiyle eklenen geçici 33’üncü maddesine de aykırılık teşkil etmiştir.
52’nci maddeyle eklenen geçici 33’üncü maddede “Kanunun 53’üncü maddesinin birinci fıkrasında bu maddenin yürürlük tarihi itibarıyla yapılan değişiklikler, bu değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten öncesi için uygulanmaz.” denilmiştir. Esas hukuk garabeti de budur değerli arkadaşlarım. Aynı yasa içerisinde iki hükmün birbirine mugayeret teşkil etmesini, bir çelişki teşkil etmesini hukuken açıklamak, hele de Vakıfbank emeklilerine bunları anlatmak hukuken mümkün değildir.
Başka bir deyişle, yasanın 53’üncü maddesiyle aynı yasanın 52’nci maddesinin geçici 33’üncü maddesi çelişkili hükümler içermektedir. Uygulayıcılar tereddüde düşecek 2 farklı hüküm ile aynı yasada yer almış bulunmaktadır. Bu, bir anlamda, yasama yetkisinin kötüye kullanılmasıdır. Bu konudaki mağduriyetin giderilmesi için Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Anayasa Mahkemesine gerekli başvurular yapılmış ama ne yazık ki bu başvurulardan da sonuç alınamamıştır.
Değerli arkadaşlarım, biraz önce de ifade ettiğim gibi, Vakıfbank emeklileri yaklaşık 10 bin kişilik bir kitleyi temsil etmektedir. Sadece onlarla da değil, aileleri, çocukları, onların bakmakla yükümlü olmuş oldukları geniş bir kitle, büyük bir aile toplumu vardır. O nedenle, eğer bu şekildeki bir torba yasa garabetiyle içinde bulundukları, yıllardır emekli olabilmek için emekli hayali kurarak emeklilikte en azından insanca yaşama, onları insanca yaşayacak olan bir gelir düzeyine kavuşturabilecek bir yaşam hayali kuran bu kardeşlerimizin, Vakıflar Bankası çalışanlarının -ve hâlen çalışanlar da var- emeklilerinin bu sorunlarının giderilmesi çok önemlidir. Eğer bu konuda yapılacak bir Meclis araştırma önergesinin veya Meclis araştırmasının yüce Parlamento tarafından kabul edilmesi yıllarca gelecek kaygısı taşımadan, geleceğe ilişkin hayaller kuran bu insanların içinde bulundukları mağduriyetleri bir anlamda giderecektir.
Biraz önce de ifade ettiğim gibi, bu sadece rakamsal olarak düşük bir kitleyi kapsamamaktadır. Değerli arkadaşlarım, bunlar yasalara güvenerek hukuk mahkemelerinde davalar açmışlardır ve biraz önce de ifade ettiğim gibi, bu davalar alt mahkemelerde olumlu olarak sonuçlanmıştır. Karşı taraf tarafından Yargıtay temyizi yoluna başvurulmuş ve kesinleşmiş, maddi anlamda kesin hüküm teşkil eden kararlar ortaya çıkmıştır. Hatta bunlardan bir bölümü maaş artışlarına ilişkin bölümleri icraya koymuşlar, infaz kabiliyeti olan mahkeme kararlarını elde etmişlerdir. Şimdi, bütün bunlara rağmen, lehte olan mahkeme kararlarının varlığına rağmen siz arkadan bir torba yasa getirerek aynı dönem içerisinde, düşünün değerli arkadaşlarım, SSK emeklileriyle Vakıfbank emeklileri sandığa güvenerek aynı dönem içerisinde SSK emeklileri çalışıyorken, 3 lira SSK primi ödüyorken aynı dönem içerisinde Vakıflar Bankası emeklileri 3 katını ödemişlerdir, 9 lira ücret ödemişlerdir ve doğal olarak, emekli olduktan sonra da bunlara yaraşır bir ücret artışını, bunlara yaraşır bir emekli maaşı artışını öngörmüşlerdir ama gelinen noktada onlara layık görülen maaş ne yazık ki SSK’nın altında da kalmıştır. Bu anlamda, Vakıflar Bankası emeklileri derin bir mağduriyet yaşamaktadır, bunu yüce Parlamentoda bir kere daha dile getiriyorum. Bu konuda iktidar partisinin ve Parlamento grubundaki diğer parti gruplarının hassasiyetini dikkate çekiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bayraktutan.
Aleyhinde Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç.
Buyurunuz Sayın Bilgiç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, 2001 yılında yaşanan finansal krizle bankaların içinin boşaltılması sonucunda, 2005 yılında bankacılık sistemine çekidüzen vermek, bankacılığın sağlam temellere kavuşturulmasını sağlamak amacı ile 5411 sayılı Bankacılık Kanunu çıkartılmıştır. Bu kapsamda, bankaların aktüeryal dengesinin bozulmasına yol açan sebeplerden biri olduğu için, bankaların personel sandıklarının açıklarını kapatamayacağı hükme bağlanmıştır.
Diğer taraftan, 5510 sayılı kanunla, ülkemizde, esas itibarıyla herkesin sosyal güvenceye kavuşturulması ve sosyal güvenlik sisteminin tek bir çatı altında toplanması sağlanmıştır. Sandıkların emekli rejimine tabi olan personel, emekli aylıklarını Sosyal Sigortalar Kurumundan değil, kendi sandıklarından almakta oldukları için, 506 sayılı Kanun’a tabi emeklilere göre daha yüksek emekli maaşı aylığı alabiliyorlardı. Ancak bu durum bu sandıkların aktüeryal dengelerinin bozulmasına yol açıyordu çünkü gelirleri giderlerini karşılamıyordu. Bu nedenle 6111 sayılı Kanun’un 53’üncü maddesiyle, aylık ve gelirlerde yapılacak artışlarda muadil miktar karşılaştırmasının esas alınması sağlanmıştır. Aynı düzenlemeyle, doğacak uyuşmazlıklar da çözüme kavuşturulmuştur.
Söz konusu kanun hükmü Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Anayasa Mahkemesine götürülmüştür. Ancak Anayasa Mahkemesi, kanunla verilmiş bir mahkeme kararının iptal edilmediğini, bir kanunun farklı yorumlanmasından doğabilecek ihtilafların kanunla açığa kavuşturulmasının sağlandığı gerekçesiyle iptal istemini reddetmiştir. Anayasa Mahkemesinin kararında aşağıdaki ifadelere yer verilmiştir. “Yasama organının mahkeme kararlarını değiştirememesi ilkesi yasama organının kanun yoluyla kesinleşmiş olan kararları ortadan kaldıramaması anlamına gelir. Mahkeme kararının kanun yoluyla değiştirilememesi ilkesi, maddi hukukta herhangi bir değişiklik yapmaksızın sadece somut mahkeme kararlarının kanun yoluyla değiştirilmesi ya da uygulanmasının engellenmesi hâlleri için söz konusu olacaktır.”
506 sayılı Kanun’un geçici 27’nci maddesinde bazı kuruluşlara personelinin sosyal güvenliğini sağlaması amacıyla vakıf veya dernek şeklinde sandık kurabilme yetkisi verilmiştir. Maddenin (1)’inci fırkasının (b) bendinde, bu madde uyarınca kurulan sandıkların üyelerine en az 506 sayılı Kanun’da belirtilen yardımları sağlayacağı belirtilmiştir. Kurul, sandıklarca sağlanan yardımların SGK sigortalısına sağlanan yardımlardan aşağı olmaması yönündeki hükmün uygulanmasında, yardım miktarları dışında aylık artış oranlarının da SGK sigortalısının aylık artış oranlarından aşağı olamayacağı yönünde ortaya çıkan ihtilafların giderilmesi amacıyla getirilmiştir. Düzenlemeyle, sandıkların sağladıkları yardımın alt sınırının belirlenmesinde muadil miktar karşılaştırmasının esas alınacağı belirtilmek suretiyle mevcut hükümden ne anlaşılması gerektiği ve maddenin lafzına ve amacına uygun nasıl uygulanacağı hususuna açıklık getirilmiştir. Vakıf senedi gereği üyelerine sağladıkları yardımlardaki artış oranını SGK tarafından uygulanan oranın altında tutan vakıf sandıklarının bu uygulamasını, onun mali yapısını ve aktüeryal dengesini sağlam tutmaya yönelik bağımsız bir karar olarak görmek gerekmektedir.
Dolayısıyla, sandıkların alt sınır kuralını ihlal etmedikleri sürece sağladıkları yardımlar için SGK’dan daha düşük artış oranı belirleyebilmeleri mümkün görülmelidir. Aksi hâlde, sandığın asli görevi olan üyelerinin sosyal güvenliğini sağlama fonksiyonu tehlikeye girecektir. Vakıf sandıklarının mali yapısını ve aktüeryal dengesini sağlam tutarak üyelerinin sosyal güvenliğini sağlama yönündeki asli görevini yerine getirebilmesinin tehlikeye girmemesi için mevcut kanun hükmünün uygulanmasına ilişkin olarak ortaya çıkan ihtilafların giderilmesi amacıyla yapıldığı hususu göz önünde bulundurulduğunda yeni bir uygulama getirmeyen ve sadece sandıkların sağladıkları yardımın alt sınırı belirlenirken muadil miktar karşılaştırmasının esas alınacağını belirtmek suretiyle mevcut hükümden ne anlaşılması gerektiğini açıklığa kavuşturan kural, kamu yararı amacıyla getirilmiş olup Anayasa’ya aykırı bir yönü de bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, söz konusu sandıklar tarafından bağlanan aylık ve gelirlerin artırılmasında muadil miktar karşılaştırılmasının esas alınmasının sağlanmasına yönelik düzenlemenin, yürürlüğe girdiği tarihten önceki artışlarda da kullanacağı öngörülerek geriye yürütülmesi, sandık tarafından yapılan yardımlarda alt sınırın hatalı belirlenmesi sonucu aleyhine uygulamada bulunan sandık üyelerinin haklarının ihlal edilmemesi amacıyla kabul edildiği anlaşıldığından, hukuk güvenliği ilkesini ihlal eden bir durum da bulunmamaktadır.
Kanun koyucu tarafından bir kanun hükmünün farklı yorumlanmasından kaynaklanan ihtilafları gidermek amacıyla yapılan düzenlemelerin, söz konusu ihtilaf nedeniyle açılmış ve düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla henüz sonuçlanmamış davalar hakkında da uygulanmasını sağlamak amacıyla getirilen kuralın, yargılamanın ne yönde yapılacağı veya belirli, somut bir uyuşmazlığı nasıl karara bağlayacağı hususunda bir ifade içermediği gibi hâkimlerin, görevlerini bağımsızlık içinde yapmalarını, Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermelerini engelleyen ve yargı yetkisinin kullanılması bakımından mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat verilmesine yol açan bir yönü de bulunmamaktadır.
Her kanunun, muhatapları ve uygulayıcıları açısından uyulması zorunlu emirler niteliğinde olması hukuk kurallarının normatif doğasından kaynaklanır. Bir hukuk devletinde, her kamusal yetkinin hukuka uygun kullanılması gerektiği gibi mahkemelerin de önlerine gelen uyuşmazlıklar hakkında karar verirken ilgili kanunlara uyma yükümlülüğü vardır. Bu nedenle, sandıklarca yapılacak yardımlardan kaynaklanan uyuşmazlıkları karara bağlarken mahkemelerin uymaları gereken esasları belirleyen kuralın yargı bağımsızlığını ihlal edici nitelikte olduğu söylenemez. Öte yandan, sandıkça ödenecek gelir ve aylıklar nedeniyle açılacak davaların kazanılmış hak doğurması, davada sigortalı lehine karar verilmesi ve bu kararın kesinleşmesiyle söz konusu olacaktır. Anılan uyuşmazlıklarla ilgili olarak dava açılmış olması o ihtilafın sigortalı lehine sonuçlanacağı anlamına gelmeyeceği gibi, bu kişiler için de kazanılmış herhangi bir haktan söz edilemez.
Bu gerekçelerle Cumhuriyet Halk Partisinin önerisine karşı olduğumu, aleyhte olduğumu ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bilgiç.
Bu konuyla mı ilgili Sayın Vural? Sonra verebilirim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Başka konuşmacı varsa…
BAŞKAN – Yok. Bu konuyla ilgili mi?
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, bu konuyla ilgili.
BAŞKAN – Tamam, söz vereyim size, oylamaya geçeceğim çünkü.
Buyurunuz Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim efendim.
Aslında, bu Vakıflar Bankası emeklilerinin bir mağduriyet yaşadığı açık ama “Mahkeme kararını kanun yoluyla değiştiremiyoruz.” ifadesi yerine, bence bir mağduriyet varsa, bu mağduriyetin giderilmesi konusunda atılması gereken bir adım varsa bunu atalım, hazır torba yasa da var. Bunlarla ilgili bir mağduriyet tespiti varsa, bir haksızlık varsa yani “Mahkeme kararı şöyle olmuş, şu şöyle olmuş, reddedilmiş.” filan demekten ziyade hakka göre meseleye bakmak lazım. Eğer bir hakları varsa bu hakları iade etme yolunda bir adım atmanın daha doğru olacağını düşünüyorum. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, eğer böyle bir adım söz konusu olursa, bir mağduriyetin giderilmesi konusunda bir adım atılmasına ilişkin bir inisiyatifi destekleyeceğimizi ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Vural.
LEVENT GÖK (Ankara) – Karar yeter sayısı istiyoruz efendim.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.
Cumhuriyet Halk Partisi grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.04

İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.22
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
—–0—–
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90’ıncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem24/yil5/ham/b09001h.htm